Sıfır sorunla başlayan komşuluk ilişkileri devam ederken bizden ya da uluslararası konjöktürden kaynaklanan sebeplerle, önce Irak’la ilişkilerimiz zayıfladı, hatta bir ara kopma noktasına geldi. Kuzey Irak Federasyonu’nun varlığını Irak Devleti’nin bütünlüğü acısından kırmızıçizgi kabul ederken, şimdi ticari ilişkiler kurduk ve geliştirerek devam ettiriyoruz. Hatta bu federasyonla yapılan ham petrol alışverişine dayalı bir tanker gemi ABD’ce yasal muhatapdan gönderilmediği gerekçesiyle geri döndürüldü.
Komsumuz İran’la görünen bir gerginlik yok ancak Kuzey Irak politikamızdan Suriye politikamıza, ABD ile stratejik müttefikliğimizden Birleşmiş Milletler’in ambargo kararını sahiplenip uygulamaya kadar birçok konuda aynı düşünmüyoruz ve ortak bir paydada buluşma çabası içinde değiliz. Suriye’ye karşı batılı devletlerle birlikte hareket ettik. Sanırım Beşşar Esad’ında Saddam gibi, Kaddafi gibi veya Hüsnü Mübarek gibi indirileceğini zannettik. ABD ve ortaklarına fazla güvendik. Yönetime karşı muhalif güçleri desteklerken önce bir uçağımızı faili belirsiz biçimde kaybettik. Suriye yönetiminde ve uzmanları içerisinde elli binin üzerinde Rus asıllı ancak sadece kelime-i şehadet ederek Müslüman olup, Suriyeli Müslüman kızlarımızla evlendirilmiş askeri uzman bulunduğunu göremedik. Muhalif güçler kendi aralarında hasım haline gelince dengeleri gözetemedik bazen bir taraftan, bazen öbür taraftan göründük. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısında İŞİD gibi örgütleri destekleme olmamasına rağmen birçok önyargılı kişi ya da kurum tarafından desteklediğimiz ifade edildi ve buna inanıldı. Kobani’de can güvenliği olmadığı için Türkiye’ye sığınan iki yüz bine yakın Kürtçe konuşan Suriyeliye kapılarımızı açıp misafir ederken, Türkiye’deki Kürt fanatikleri tarafından yeterince yardım edilmediği gerekçesiyle eleştirildik, hatta İŞİD’ın desteklediği iddia edildi. Yüz elli kişilik Kuzey Irak peşmergesini Türkiye topraklarından düğün dernek geçirirken uluslararası hukuka göre, şimdiye kadar tanımadığımız Kuzey Irak Federasyonu’nun bu izinle Devlet statüsünde kabul edileceğini atladık.
Gerek Rusya’nın gerek ABD’nin veya İran’ın, diğer batılı devletlerin Suriye’ye müdahaleye pek sıcak bakmayacaklarını herhalde biliyoruz. Canını yakacağımız, malına zarar vereceğimiz herhangi bir Suriyeli’yle yüzyıllar sürecek bir kin ve husumetin tohumlarının atılması muhtemeldir. Müttefik güçler bugün var, yarın yok ama biz komşularımızla daima yüz yüze bakacağız. Keşke Türkiye’de konuk edilen Suriyeli kardeşlerimiz için kendi ülkelerinde yine Türkiye’nin koruma ve desteğiyle, Birleşmiş Milletlerle işbirliği içerisinde güvenli alan oluşturulup yardım edilseydi daha az sorun yaşardık.
Komşumuz Yunanistan’da ekonomik krizden dolayı her an önemli ve üzücü sosyal olaylar gelişebilir. Bu tip olaylar komşu ülkelere de çok çabuk sirayet etmektedir. Türkiye’nin gereken önlemleri almasında fayda var.
Mısır’daki darbeyi onaylamak, darbeciliği savunmakla eşdeğerdir. En kötü demokrasinin en iyi darbeden daha iyi olduğunu kabul ettiğimize göre Türkiye’deki aydın insanların, sosyal demokratların darbeyle indirilen yönetimin siyasi görüsü, inancı ve felsefesi ne olursa olsun darbecilere sahip çıkarak çifte standart uygulayıp inandırıcılıklarını kaybetmemeleri gerekirdi. Unutulmamalıdır ki, bugünki Darbeci Mısır Yönetimi uluslararası güçlerin ve çıkar sahiplerinin isteği üzerine iş basındaydı onların onayı olmasa ne bu darbe olurdu ne de haksız ve zalimane idam kararları verilirdi.
Her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne düşen görev meşru olmayan şekilde de olsa bütün dünyanın meşru kabul ettiği mevcut yönetimle hiç değilse ekonomik ilişkileri devam ettirmektir. Katı tavırlar ve dargınlıklar en azından Türk iş adamlarına, müteahhitlerine, ihracatçılarına zarar vermektedir.
Türkiye ekonomisi acil olarak güven verecek bir hükümet beklentisi içindedir. Hükümetin kurulmasındaki gecikmeler ekonomiyi doğrudan etkileyeceği gibi bürokrasinin de iş ve işlemleri ağırdan almasına ve Devlet hizmetlerinin sürekliliğinin sekteye uğramasına sebep olacaktır.
Son on yılda gerek Şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yaklaşımda gerekse daha sonra hukuk adamlarına ve emniyet güçlerine yönelik tasarruflarda önemli zikzaklar gördük. Bundan sonra aynı siyasi iradeyle veya aynı siyasi partinin içinde bulunacağı koalisyonla gerçekleştirilecek hükümetle iktidarlara göre değişen uygulamalar yerine Devlet_i ebed müddet prensip ve felsefesine uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetim stratejisine dokunulmadan, sadece harici gelişmelere, ihtiyaçlara ve şartlara göre taktik değiştiren bir tutum ve politika izlenmesinden milletin huzuru ve Devlet’in bekası için fayda görüyoruz.
Yeni yönetimin bütün milletimizi kucaklayan Türk Dünyası, İslam Âlemi ve bütün devletlerle iyi ve doğru ilişkiler içerisinde bir politika izleyeceğini ümit ediyoruz. Türkiye’de yaşayan her bireyin Anayasa’mıza göre eşit değerde olduğunu, her şeyden önce Allah’ın emaneti olduklarını göz ardı etmeden şu anda neredeyse doruğa çıktığını gördüğümüz işsizlik ve parasızlık devam ederken yasal olmayan biçimde varlıklarını arttıranların, lüks sofralarında dilediklerini yiyenlerin ve şu anda tatilde bulunanların kendileri kadar rahat yaşamayanları da hatırlamalarını diliyorum.
Sevgiyle kalınız.