Bugun...
Reklam
Reklam
Kim Engelli


Zeki Buzgan
 
 

Kim Engelli

Bildiğiniz gibi ülkemizde bir zamanlar “alil” diye anılan engelliler, daha sonraları kör, ama, sağır, deli, zırdeli, topal, sakat ve nihayetinde özürlü diye anıldı. Hatta daha 2011 Yılı Kasım ayında Antalya’da yapılan “Engelsiz kent, Engelsiz Turizm Sempozyumu”nda toplantıyı yöneten ve engelliler konusunda donanımlı bilgiye sahip olduğundan emin olduğum bir akademisyen ile ‘’özürlü’’ yerine ‘’ engelli’ ‘kavramının kullanılması gerektiğini ifade ettiğimde, tatlı bir tartışma yaşamıştık. Birleşmiş Milletler mevzuatında “disabled” ifadesinin kullanıldığı, bunun ‘’engelli’ ‘anlamına geldiği ve sempozyumun sonuç bildirisinde bu sözcüğün kullanılmasını önermiş ama moderatörü ikna edememiştim. Çok şükür ki fazla zaman geçmeden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gerekli değişikliği teklif ederek Yüce Meclis’ten geçirtti. Türkiye’deki bütün resmi ifadelerden özürlülük kavramı çıkartılarak yerine engellilik getirildi.

Çocukluğumda ebeveynler engelli çocuklarını mecbur kalmadıkça sokağa çıkarmazlardı. Engelliler alışverişe, düğüne, eğlenceye, sinemaya ya da tiyatroya götürülemezlerdi. Eğitim kurumlarının fiziki şartları zaten öğrenim yapabilmelerine uygun değildi. Kültür ve sanat etkinliklerinde bırakın rol almayı, sunumları bile izleyemezlerdi.
Sistem, engellinin öğretmen olmasını önlüyordu. Atama mercileri, bir organı eksik veya işlevsiz olan bireyi, belki öğrencilerin psikolojisini bozabilir gerekçesiyle öğretmenliğe elverişli görmüyorlardı. Ebeveynler, sağlıklı çocuklarını engelli çocuklarla aynı sınıfta okutmak istemiyorlardı. Engelliler kaymakam da olamıyordu. Mülkiyeden bir şekilde mezun olanlar kamu kurumlarında kaymakamlık yerine telefon santral memurluğu görevine atanıyorlardı. Türk filmlerinin tamamına yakınında bir gözü görmeyen kişi veya bir ayağını kullanamayan kişiye kötü rol verilirdi. Senaryo gereği muhbirlik yapan veya ihanet eden kişi genellikle engellilerden seçilirdi. Tarihte cellatlık yaptırılanlar ise çoğunlukla işitme engellilerden görevlendirilirdi. Askerlik yoklamalarında elverişsiz olan engelliler ‘’çürüğe’’ ayrılırdı. Hâlbuki engellilerin önemli bir kısmı muharip görev haricinde birçok görevi başarıyla gerçekleştirebilirdi. Mevzuatı ihtiyaca göre uyarlamak da zor değildi.
Camilere ulaşım ortopedik engellilere uygun değildi. Engelli bir inanan, Yaradanına ibadetini cami de yapamıyordu. Yolda, sokakta engelli biri bize yöneldiğinde onu, potansiyel dilenci gibi kabul eden toplum, önyargıdan dolayı hiç dinlemeden ya “Allah versin.” diye hitap ediyor veya avucuna bozuk para sıkıştırıyordu. Bu kişinin adres sormak veya bir konuda danışmak için bize yaklaşabileceğini aklımıza getirmiyorduk. Masum bir diyalog talebine böyle acımasız karşılık bulan kişinin hissettiği duyguları hangi psikolog açıklayabilir? Sıklıkla yaşanan ve kronikleşen tramvayı hangi psikiyatrist tedavi edebilir?
 Kamu görevlileri her ne kadar kendilerine yasalarla verilen sorumluluk ve görevleri uygularken, küçümsenemeyecek sıkıntılar yaşatıyorsa da, seçilmişlerin çoğunun sadece seçim dönemlerinde engellileri yavru kedi sever gibi okşadıklarını görüyorsak, bazı adayların sadece seçim mitinglerinde işaret dili tercümanı kullandıklarına hayretle şahit oluyorsak da, yine de bir şeylerin değiştiğini, farkındalığın arttığını söyleyebiliriz. Biz, onları tanıdıkça, bilgilendikçe artık daha çok ilgilenmeye başladık. İnsan hakları eksenli bakış, engel türüne göre ihtiyaçları belirleme, fiziksel, sosyal ve ekonomik destekleme oranı her geçen gün artıyor. Yine her bireyin, her an engelli olabileceği varsayılarak tasarımlarda bulunuluyor ve fiziksel engeller bir dereceye kadar kaldırılmaya çalışılıyor. Toplum artık daha duyarlı ve ilgili. Halen çözülmemiş iki konu var ki bu iki sorunu çözecek siyasi iradelerin hem bu Dünya’da çok sayıda insanı sevindirecek, hem de ebedi dünyada ödüllendirileceklerine inanıyorum.
Birincisi, ağır engellilerle zihinsel engellilerin bakıcılarının ölümlerinden sonra ne olacağı konusunda herhangi bir tedbir alınmamaktadır. Hâlbuki başta bu grup olmak üzere bütün engellilerin sağlıklı bireyler gibi huzurevi ve benzeri yaşam merkezlerine ihtiyaçları vardır. Devlet bu konuda da merkezi ve yerel örgütleriyle çözüm üretmek mecburiyetindedir.
 İkincisi, ağır engellilerin anneleri sosyal güvenceden yoksundur. Ömrü boyunca çocuğuna bakmaya mahkûm olan annelerin çocuk öldükten sonra ileri yaşlarda istihdam edilmeleri ve sağlıklarında emekli olmaları hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu sebeple annelere zaten verilmekte olan bakıcı aylıklarının sosyal güvenceli hale dönüştürülmesi uygun ve faydalı olacaktır.
Beyinleri engelli olmayan insanlarla karşılaşmanızı temenni ediyor. Daha çok farkındalık, daha çok anlayış ve daha çok sevgi diliyorum.

 



Bu yazı 4900 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
YUKARI