Öldükten sonra değeri anlaşılmış ve hayat öyküsü ile de dikkatleri üzerine en çok çeken sanatçılarından biri daha, Modigliani. Filmlere konu olmuş oldukça etkileyici bir hayat! Sanat tarihi içerisinde önemli bir yere sahip sanatçı fakat yaşamı da o denli sarsıcı. Baştan sona trajik olarak nitelenebilecek acı bir yaşama, hatta Vincent Van Gogh’u aratmayacak trajik bir yaşam hikâyesine sahip.
Amedeo Modigliani, 12 Temmuz 1884′te, 19. Yüzyılın sonlarında İtalyan standartlarında yeni şehirleşen Livorno’da, Yahudi asıllı bir ailenin dördüncü ve son çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Baba Flaminio Modigliani, Roma’da ünlü bir banker aileden gelir, annesi ise Eugène Garsin de Yahudi asıllı bir Fransız’dır. Babasının iflasından sonra, aile kendini müthiş bir yoksulluk içerinde bulur. Modigliani’nin doğuşu aslında aileyi bir anlamda kurtarıcı bir rol oynamıştır. Çünkü yasalar hamile veya yeni doğum yapmış bir kadının üzerine olan eşyalara el konulmasını engellemiştir. Dolayısıyla mal varlığının büyük bir bölümü bu yolla koruma altına alınmıştır.
Yaşamının bir bölümünde varlıklı bir ortamda yaşamasına rağmen küçük Amedeo, çocukluğundan itibaren narin olan sıhhati ardı ardına geçirdiği hastalıklarla sarsılır. Daha on yaşında iken tüberküloza yakalanan Modigliani hayatı boyunca zayıf akciğerlerinin yarattığı hastalık tehdidinin gölgesinde yaşar. Önce zatülcenbe, sonra da tifoya yakalanır. Daha sonra ise hastalığı iltihap yapar ve ciğerleri ağır bir şekilde zedelenir. Bu rahatsızlığı ise lise tahsilini yarım bırakmasına sebep verir. Hatta bu rahatsızlıkları ileride 1. Dünya Savaşı sırasında orduya katılmak isteğinin de önünü keserek, sağlıklı olmadığı gerekçesiyle orduya alınmasını engelleyecektir.
Modigliani’nin de hayatındaki önemli kadınlardan biridir annesi ve belki de sanat kariyerine sahip olmasındaki en büyük role sahip kişi. Çünkü annesi sanatçının ilk öğretmeni ve aynı zamanda onu sanata ilk yönlendirendir. Annesi, Modigliani’yi daha 14 yaşında Laverno’daki en usta ressam olan “Macchiaioli” adı verilen ve Fransız izlenimcilerine yakın, renge ve manzaraya ağırlık veren yerel bir İtalyan resim akımına dâhil Guglielmo Micheli’nin sanat okuluna kaydeder. Böylece biçime yönelik ilk sanat eğitimini 19.yüzyıl İtalyan sanat ortamının temaları ve üsluplarından derin şekilde etkilenerek geliştirir. Önce Rönesans sanatının izlerini, ardından Leutrac ve Giovanni Boldini gibi ressamların üsluplarının etkilerini ilk dönem çalışmalarında kendini gösterir.
Tekrar annesinin de yönlendirilmesiyle 17 yaşında evden ayrılarak sanat eğitimini tamamlamak amacıyla önce Floransa’ya ve ardından da 1903 yılında Venedik’e taşınır. Istituto di Belle Arti’ye kaydolan Modigliani, bohem hayatına burada başlar. Önce şehrin tekinsiz gece hayatına ve alkole, sonrada onu aslında sağlığından en çok edecek haşhaş kullanımına burada başlar.
“Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini: Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?”
Friedrich, Zerdüşt Böyle Diyordu
Modigliani küçük yaştan itibaren felsefeye büyük bir ilgi duyar ve tam bir Nietzsche hayranıdır. Onun gibi radikal felsefelere sahiptir. Bu ilgi ve hayranlığın oluşumundaki etken ise sanatçının dedesi İsaco Garsin’dir. Çünkü dedesi, sanatçıyı küçük yaştan itibaren felsefe konusunda eğitmiştir. Sanatçının bu eğilimi, Nietzsche, Baudelaire, Carducci ve Comte de Lautreamont gibi yazarlardan çok etkilenmesini ve gerçek yaratıcılığa giden tek yolun düzene ve hayata meydan okumadan geçtiği felsefesini oluşturmuştur.