BIÇAK KEMİĞE DAYANDI
İdris Ortakaya
Bundan önceki "Devlet Nedir?" başlıklı yazımda Devlet’i tanımlamış ve işleviyle ilgili bilgiler aktarmış, Devletin, görev ve sorumluluklarını da dilimin döndüğünce ifade etmeye çalışmıştım. Ayrıca Devletin çok güçlü bir organizasyon olduğunu da belirtmiştim. Hele ki yedi yüz yıllık bir Devlet geleneğinden gelen T.C. Devleti’nin nelere kadir olduğundan söz edememiştim. Şimdi dünya alem bilsin ki T.C. Devleti bölgemizin en güçlü Devletidir. Bu Devlet, kendisine, ülkesine, milletine verilebilecek bir zararı tesbit ederse o zararlı unsurları anında durdurabilecek kuvvet ve kudrete sahiptir.
Bunu biz biliyoruz. Ancak çapulcu sürüleri bu olayın bilincinde değiller. Ülkenin her yerinde anarşi yaratarak istediklerini elde edeceklerine inanmaktalar.
Çocuklarımızı kandırıp onları anarşinin parçası yapmaktan çekinmeyen bu insanlar ülkeyi zaman zaman kan gölüne çevirmek için çalışmaktadırlar.
Öyle azıttılar ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde paralel bir yapıyı oluşturup, kendilerine uygun bir devlet yapısı var ettiklerini açıklamaktan çekinmeyenler, TV kanallarında bu yapının yerleşik ve işleyen bir yapı olduğunu anlatarak, toplumu biçimlemeye çalıştılar.
İşadamlarından ve toplumun her kesiminden haraç almaya başladılar. Kendilerine özgü mahkemeler kurup kararlar verdiler. Bölgede yaşayan insanları korku tüneli içine çekerek, bölge halkına istediklerini yaptırdılar.
Hatta güvenlik birimleri oluşturarak, kendilerine ait bir güvenlik teşkilatı kurup yol kontrollerini de yapmaya başladılar.
Kendi kendilerine demokratik özerklik ilan ederek, ne olduğu belirsiz, kime hizmet ettiği belli olmayan, sözde Kürdistan yapılanması adıyla İsrail’in ve Ermenistan’ın uydusu olmaya aday bir yapı oluşturulması doğrultusunda Kürtlere ihanet eden bir yapı oluşturdular.
"Biz gerekirse Valiyi de, Başsavcıyı da Van’a sokmayız." diyen Milletvekilleri, Devlet’e tehditler savurmaktan geri kalmadılar.
T.C. Devleti’ne tehditler savurarak "Türkiyeyi başınıza yıkarız." diyebilecek kadar haddini aşan açıklama yapanlar milletin sabrını taşırdılar.
Bu insanların pervasız sözlerine karşılık verilmemesinden dolayı karamsar bir tablo oluşturulmaya çalışılarak insanlarımızı Devlet’e güven konusunda büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı.
Vatandaşın can ve mal güvenliği kalmamıştır. Devletin yerine Terör örgütü egemen olmaya çalışmaktadır.
Devlet ne zaman devlet gibi davranacak diye beklerken, zaman zaman umutların da azaldığı bir duruma geldik…
Geç kalınmış olmasına rağmen başlatılan terörle mücadele Devlet’imize yeniden prestij kazandırmış ve vatandaşa da güven vermiştir.
Devlet bu alçakların inlerine girerek gereğini yapmalıdır.
Ülke içindeki uzantıları olan hainleri ihanet suçundan yargılamalıdır.
Teröre ekonomik kaynak sağlayan, teröristleri istihdam eden ve destekleyen bazı belediyeler, teröristlerin üssü haline gelmiştir. Bunlar çok sıkı bir denetim altına alınmalı, suçlular derhal görevden alınarak yargılanmalıdırlar.
Ülkemiz içinde bölücü ve anarşist faaliyet gösteren tüm örgütleri Devlet’imiz biliyor ve tanıyor. Terörist eylemlere karşı başlatılan mücadele sonuna kadar devam ettirilmelidir. Bu ülke düşmanlarının kökü kazınıncaya kadar ara verilmemelidir. Bu harekat iyi bir başlangıçtır.
Barış sürecinin tek bir muhatabı vardır. O da Kürt halkının bizzatihi kendisidir.
Kürt halkına bir hami aramak Kürtlere ihanettir. Kürtlerin hamiye ihtiyaçları yoktur. Kürtler kendi kendilerinin temsilcileridir. Kürtler her alanda temsil ediliyorlar.
PKK ve yasal uzantıları Kürtleri temsil edemez.
Barış süreci denen saçmalıktan vaz geçmelisiniz. Ülkemiz düşmanlarının uşaklığını yapan uluslararası bir terör örgütünün yapacağı barışa inanmak büyük bir gaflettir. Bu alçakları muhatap almakla hükümetimiz yanlış yaptı. Üç yıldır bunu haykırıyorum. Geç de olsa bundan dönüldü. Şu anda doğru yoldadır. Bundan mutluluk duymaktayım.
Devletin başlattığı bu mücadeleye vatandaşların katkı sunması gerekmektedir. Bu mücadele topyekün bir seferberlik mücadelesi olmalıdır. Devlet-Millet elele bu ihanet çetelerinin korkulu rüyası olmalıdır. Tek başına her şeyi devletten beklemek yanlış olur. STK’lar, işçiler, köylüler, şehirliler velhasıl toplumun her kesiminden insanlar örgütlenerek bu ihanet şebekelerine karşı devletin yanında yer almalıdırlar. Bunun adına "Türkiye Barış ve Kardeşlik Projesi" diyerek, hemen bir araya gelmeliyiz.
Bu sağlanmadığı takdirde devletin yaptıkları geçici çözüm olur. İstenilen sağlıklı bir verim elde edilemez.
Devlet, Millet bütünlüğü, köklü bir çözüm getirir. İstenilen sonuca ulaşılır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizde oluşturulan bataklıkta sinek öldürmekle sonuç alınamaz. Bataklık kurutularak sonuca ulaşılır. Bataklığın kurutulmasının yolu tek başına askeri tedbir değildir. Bu işin ekonomik boyutu vardır. Sosyal boyutu vardır. Kültürel boyutu vardır. Eğitim boyutu vardır. Tüm boyutlar devreye sokularak bataklık kurutulmalıdır.
1980 ihtilalinden sonra, Kürt bölgeleri iki terörist ve silahlı gurubun arasında zulme uğramıştır. Bunlardan birisi devlet terörü, diğeri PKK terörü. Onlarca yıl olağanüstü hal ile idare edilerek her türlü haksızlığa maruz kalınmıştır. Alabildiğine acı yaşayan, evlerinden barklarından kovulan, şavaş mağduru olarak metropollerin varoşlarında yaşamak ve kimsenin desteğini almadan yaşam mücadelesi vermek zorunda bırakılan Kürtler, bu günkü Suriye savaş göçmenlerinden daha kötü şartlarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Son on yılda Kürt varlığı kabul edilerek, Kürtlere devrim niteliğinde demokratik haklar verilmiş ve Kürtlerle ilgili sorunlar azalmıştır. Kürtleri kardeş kabul eden bir anlayışla hareket edilerek, birçok demokratik kazanımların sağlanmasına vesile olunmuştur.
Kürtlerin bu ülkede herhangi bir sorunu yoktur. Sorun Kürt gençlerini ve Kürt çocuklarını kandırıp Türkiye düşmanı eden PKK’nın sorunudur. PKK uluslararası bir terör örgütüdür. Bu örgüt Ülkemize düşmanlık eden tüm devletlere uşaklık etmektedir. Onların talimatıyla ülkemize saldıran bu alçak uşaklar, sözde Kürtlerin haklarını koruyan bir örgüt olduğunu iddia ederek, ülkemizi kan gölüne çevirmeye çalışmaktadırlar.
Ülkenin bütünlüğüne kasteden ihanet şebekeleri, Kürtlerin ve Türklerin ortak düşmanlarıdırlar. Kandil’deki inlerine düzenlenen operasyon sonunda, yurt içinde kümelenmiş olan tüm güçlerine, eylem yapma talimatı vererek son çırpınışlarını yapmaktadırlar. Bir çok masum insan bu örgütçe katledilmektedir. Bu katliamlar, hem devletimizi hem de milletimizi daha çok uyandırmalıdır. Bu örgüte karşı devlet ve millet bütünlük içinde tek yumruk olmalıdırlar. Tüm siyasi partililer, tüm spor kulüpleri taraftarları, tüm STK’lılar, memurlar, işçiler, köylüler, emekliler, sendikalılar, iş verenler, basın, medya mensupları yani tüm Türkiyeliler olarak bir seferberlik anlayışı içinde, bölücülere ve diğer anarşist guruplara karşı ortak tavır takınmalıyız.
Ülkesini seven, “Başka Türkiye yok.” diyen herkesi göreve davet ediyoruz.
Bu ülke; çocuklarımızın, torunlarımızın onurla yaşayabilecekleri bir ülkedir. Ülkemize sahip çıkalım.Hemen hemen her gün bir çok ilimiz ve ilçemizde hain saldırılar yapılmaktadır. Bu saldırılardan korkmadan üstüne üstüne gidelim. Kararlı bir şekilde operasyonlar devam ederse, son çırpınışlarını yapmaya çalışan ihanet şebekeleri çöküntü içine gireceklerdir.
Devletimiz, bu teröristleri durdurabilecek güçtedir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Devlet millet bütünlüğü sağlandığı taktirde, ülkemiz içinde çöreklenmiş bu hainler kaçacak delik aramaya başlayacaklardır.
Yüce Allah Devlerimize ve milletimize zeval vermesin.
Saygılarımla…