Sanat’ın Besin Kaynağı; Sanat ve Siyaset!


Nursel ÖNEN Bir Tutam Sanat
 
 


Sanat’ın Besin Kaynağı; Sanat ve Siyaset!

Birbirinden farklı iki ayrı uçmuş gibi görünen kavramlar olmasına rağmen, özünde birbirlerini tarih süreci boyunca aslında besleyen bütünsel bir şemadır.
Goethe’ye göre Sanat, güzel olmaktan ziyade şekil vericidir. Sanat’ın bu kudretli yanı, güzellikten daha da yüce bir olgudur. Çünkü eşsiz bir şekle sahip olarak yaratılmış insan, varlığını sezdiği anda içinde onu harekete geçiren şekil verici bir tabiat uyanır. Evreni kavrar ve ona kendi ruhunu aşılamaya çalışır. Bu mistik süreç yani Sanat’ın şekil verme arzusu yaratma isteğidir ve bu yaratma güdüsü ancak bir şekilde kendini ortaya çıkarabilir.
İnsan, dış dünyayı kendi içsel ruhuyla karşılaştırarak bir düzeltme talebi içerisinde bulunur. İç huzurunu bulma, kendini daha mutlu hissetme ya da kendini herhangi bir şekilde oyalayan benzer şeyleri bir yüzeye ya da bir şeye aktarım ihtiyacı duyar. Bunu bazen bir resme, bir heykele, bazen bir yazıya, bir şiire, bazen de başka üretimlere aktararak kendini onlardan kurtarmanın yolunu tutacaktır.
Üreten en güçlü varlık tabiattır. Önce yaratır fakat yarattığını devam ettirmez, yutar. Çünkü onda her şeyin geçici bir sıralaması vardır. Sunar, teslim eder ve ezer fakat sonra tekrar binlerce filiz verdirir, büyütür ve çeşitlendirir.  Sayısız suretlerle ve diyalektik karşıtlarıyla… Yani, güzeli, çirkini, iyiyi ya da kötüyü daim kılmaz.
Sanat ise, bunun aksi olarak yok etmeyen yanıdır. Yani güzel ve hep var eden yanı. O, her şeyi yok ederek tüketen güce karşı, gayretle onları ebedileştirir.
Tabiatın ve sanatın tüm bu eylemlerini gerçekleştirmesindeki en etken başrol ise insandır. Yaşatmayı ya da yok etmeyi de bir ölçüde misyon edinecek odur. Dolayısıyla bu eylemde, bir çeşit siyasi analiz ile gerçekleşebilir. Bu siyasi analiz, insan topluluğunu oluşturan devletin düzenleme ve yürütme sanatına ilişkin görüş bildiren siyaset ya da politika ile gerçekleşir.  Bu da içeriğinde ideolojiyi yani bir hükümeti, partiyi ve farklı toplumsal sınıf gibi siyaset kuramlarının oluşmasını sağlar. Yapılanmış fikirlerin bütünü olan ideoloji ise bireysel fikir ayrılıklarını, muhalefeti ve beraberinde başkaldırının da oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Bu başkaldırı sürecinde çoğunlukla yıkımların oluşumu kaçınılmaz iken Sanat’ın misyonu aksi olmuştur. O önce Aristoteles’in de tanımıyla, yansıtır yani taklit eder. Örneğin; müzisyenin notalara, şairin sözcüklere, ressamın tuvale yansıtması gibi…
Resim sanatı tarihinden örnek verecek olursak; Floransalı ressam Paolo Uccello’nun 1450 dolaylarında resmettiği Floransa tarihi ile ilgili olan bir olayı, İtalyan ayrılıkçılarının arasındaki birçok çatışmadan biri olan, Floransa birliklerinin düşmanlarını yendikleri “San Romano Savaşı”nı (1432) betimleyen resmi gibi. Savaş temalı ve savaşın vahşet gerçekliğinden uzak, bir kukla tiyatrosunu andırsa da sanatçı bir yansıtma oluşturmuştur. Ve bu siyasi ayrılığın oluşturduğu savaş sanatçının yansıtması, taklidiyle önce belgesel bir nitelik ve ardından da Sanat’a o güne kadar hiç çizilmemiş figür anatomi perspektifini bize öğretecek bir resmin ortaya çıkmasını sağlıyor.
Her ne kadar sanat siyaseti ideolojik olarak evinde uyutmuyorsa veya öyle olması gerektiği inancı hala devam ediyorsa da; sanatın, siyasetin var ettiklerinden beslendiği bir gerçek. Çünkü sanat, kendini ancak hayatı, hayal gücünü ya da gerçekliği dönüştürme kudretini yani yansıtarak üretmeyi saklı tutar.
Bu sebeple, insanlık var oldukça, düşünsel ayrılıklar, siyaset gibi olgular nasıl ki etkisini sürdürecekse, onu kendi süzgecinden geçirerek analizini oluşturan Sanat da hep olacaktır.



Tarih: 27.05.2015 12:40